Yardımsever olmanın önemi
Yardımsever olmanın önemi
Oturma odasının
penceresinin kıyısında otururken düşünüyorum. Dışarıya doğru bakıyordum ama
hiçbir şey çekmiyor ilgimi. Göz alan o güneş sanki aydınlatmıyor etrafı.
Karanlığın içine gömülmüşüz gibi. Hava ılıktı ama doğanın sesini duyamıyorum.
Haber kanalı
açıktı karşımda ve rahatsız ediyordu televizyonun sesi. Haberleri de sevmem
genelde, iç karartıcı bulurum. Zaten televizyon izlememe de pek izin verilmez.
Kendimden
bahsetmedim hiç. Yaşım yakında 15 olacak. Piyano çalmayı çok seviyorum ve her
gün en az 1 saatimi bunun için ayırıyorum. Resim yapmayı da seviyorum aslında
ama fotoğraf çekmek daha eğlenceli benim için. Şimdi ismimi söylememem garip
gelmiş olabilir ama isimlere fazla anlam yükleniyor bence.
“Hadi, geç kalmamalısın okula! Her zaman gideceğin yere
zamanında varmalısın, biraz daha acele et lütfen” Bu, babam. Kendisi büyük bir
şirkette üst düzey yönetici. Bu yüzden herkes ona saygı duyar. Bu denli mal
varlığına sahip olmamızda emeği yok sayılamaz. Evimizi koruyan korumalarımız bile
var.
“Tamam, kalkar şimdi. Geç de kalmaz, merak etme.” Bu da
annemdi. Çok asil ve zarafet sahibi bir kadın. Fakat babamla çok fazla
tartışıyorlar çünkü babam iş yerinde yaşadığı problemleri eve de taşır. Her gün
bitmek bilmeyen uzlaşmazlıklardan bıktım.
Okula gitme
saatimin geldiğini söyledi o mükemmel(!) korumalarımız. Annem ile sarıldıktan
sonra bahçe kapısından da çıkarak lüks arabaya biniyorum. Her sabah benimle
sohbet etmeye çalışıyor korumamız ama ben bundan hoşlanmıyorum. Bu yüzden de geçiştirmek
maksatlı kısa cevaplar veririm genelde.
Lüks arabamızdan
inip okula doğru ilerliyorum ve sonunda sınıfıma varıyorum. Genelde tek başıma
takılırım. En sevdiğim öğretmenim ile dersimiz var. Söylediği tüm cümleler bana
çok şey katıyor. Neşeli ve mesleğini sevdiği için yapan biri. Bu yüzden bize de
farklı bakış açıları kazandırıyor ve birçok durumda da empati kurmamızı öğütler
hep.
“Daha önce çevrenize ne kadar dikkatli baktınız çocuklar?
Kafanızı kaldırıp düşündünüz mü doğayı? Sokakta koşuşturan bu insanlar, hızla
geçen arabalar ya da bu tatlı sokak hayvanlarını incelediniz mi? Sizden bunu
istiyorum, çevrenizi gözlemleyin. İnceleyin insanları nasıl da aceleciler değil
mi? Bir kelebeği seyrettiğinizdeki hissi verebilir mi telefonlarınız? Hiç zaman
kaybetmeden gidip onları izleyin çocuklar.” Bunların hepsini öğretmenim
söylemişti ve sanki kafamda bir lamba yandı, merak duygusu oluştu. Okul
binasından çıkarken öğretmenimin söylediklerini düşünmeye devam ediyordum.
Peki ya şimdi ne
yapacağım? Beni okula getirip götüren korumamız ortalıkta yok henüz. Tek başıma
eve gidemem çünkü yaşıma rağmen evin yolunu bilmiyorum. Öğretmenimin sözlerini
tekrar düşündüm ve sokağı incelemeye kara verdim. Bu zamana kadar hiç
caddelerde tek başıma dolaşmadım bu yüzden benim için çok büyük bir deneyim.
Zaten biraz göz attıktan sonra geri dönmemin kimseye zararı dokunmaz.
Alışkın olmadığım için bu durum biraz beni
tedirgin etti açıkçası. Acaba insanlar benim hakkımda ne düşünüyorlar. Bu
caddeler hiç tanıdık değildi bana. Bu koşuşturmaca çok yabancı. Bu zamana kadar
gördüklerime benzemiyorlar. Çok neşesizdi insanlar, fazlasıyla yorgun
gözüküyorlar gözüme.
Kendimi çok garip
hissediyorum. İstediği oyuncak alınmadığı için ağlayan çocuklarla dolu etraf.
Bense bu zamana kadar istediğim her şeye sahip oldum. Oyuncaklar, giysiler,
hediyeler... Kendimi bildim bileli lüks içindeyim.
Biraz daha
ilerleyince beraber yürüyüş yapan mutlu çiftlerle dolu etraf. Anne ve
babalarıyla eğlenen bir sürü çocuk var. Neşenin paylaşmakla ilgisi olmalıydı
kesinlikle. Yoksa birbirlerini belki de ilk kez gören insanların bu kadar içten
gülebilmesi mümkün değil. Peki ya ben en son ne zaman gerçekten mutlu oldum?
Galiba hatırlamıyorum.
Hava bozulmaya
başladı yavaştan da yağmur atıyor. Herkes yağmurdan kaçışıyor ama ben çok
memnunum halimden. Ama yağmurun şiddeti birden artınca bulduğum ilk üstü kapalı
yere sığındım. O an fark ettim geri dönemeyeceğimi.
Şimdi ne
yapacağım? Evet, gerçek hayatı az da olsa gözlemleyebildim hem yorgun hem de
mutlu insanlar gördüm. Hava iyice kararmaya yelteniyor. Nasıl döneceğim geri?
Üşümeye başlıyorum. Acilen okula ya da eve dönmenin bir yolunu bulmam
gerekiyor. Çözüm yolu arıyorum ama aklıma hiçbir şey gelmiyor. Bizimkilere göre
adresimizi bilmeme gerek olmadığı için şu an geri dönemiyorum.
Gelen ilk otobüse
bindim. Bulduğum ilk yere oturdum. İlk otobüs deneyimim. Gözlerimi açık tutmak
gittikçe zorlaşıyor. Birinin konuşmasıyla fırladım. Uyuyakalmışım. Ve şu an
nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yok. Ama otobüsten inmek zorundayım.
Etrafı
inceliyorum ama ne yapacağımı bilmemekte ısrarcıyım. Olduğum yerde kalmaktansa
bir şekilde ilerlemek daha mantıklı. Gözüme bir tabela çarptı o sırada ama
okunmuyor. Ben de bunu işaret olarak aldım ve o yoldan ilerlemeye kara verdim.
Etrafta hiç
yerleşim yeri gözükmüyor. İnsanlar koşuşturmuyor. Burada sabahlamam gerekebilirdi. Bu beni ürkütüyor. Hava
tamamen karardı ve buz kesti. Bir şeyler yapmalıyım en azından sığınabileceğim
bir alan lazım. Biraz daha ilerledim.
Burada bir sürü
fabrika var. Rüzgâr gittikçe şiddetleniyor. Fabrikaya doğru yaklaşınca
etrafında insanları fark ettim. Bu saatte burada olmaları beni şaşırttı. Ateş
yakmışlar galiba ısınmaya çalışıyorlar. Ama bunlar benden daha küçük yaşta. Her
yerleri kir pas içinde çocukları. Çocukların hepsi fazlasıysa zayıf. Erkek
sayısı, kızlara göre daha fazla. Fabrika olduğundan dolayıdır herhalde.
Birbirleriyle sohbet ederek gayet güzel vakit geçiriyorlardı.
Benim geldiğimi
sonradan fark ettiler. Benim onları süzdüğüm gibi onlar da dikkatle beni
süzdüler ve benim onlara şaşırdığım gibi onlar da bana şaşırdı. Sonra
fısıldaşmaya başladılar. İstediğim tek şey beni yanlarına çağırıp ısınmama izin
vermeleri.
Bana doğru yaklaşmaya başladılar. Bu beni ürkütüyor. Onlar
yaklaştıkça ben geri geri adım almaya başladım. Fabrikanın duvarına çarpana
kadar sürdü bu durum. Kendimi çaresiz ve korkmuş hissediyorum.
Arkadan bir ses
geldi “Geri durun!” dedi birisi. Bu kişinin sözünü dinleyerek memnun olmamış
bir şekilde geri çekildiler. Karşıma gelen kişi çok zayıf bir kız.
İyi olup
olmadığımı ve burada ne aradığımı sordu. Tek söylediğim kelime bilmiyorum oldu
o anda. Sonra kız evimin nerede olduğunu sordu. Ben de lafı ağzımda çevirip
bilmediğimi aktardım. Nasıl geldiğimi sorunca otobüsle geldiğimi belirttim. Ve
bana içten bir gülümseme sundu.
Bana isminin
Dolunay olduğunu söyledi. Gerçekten çok güzel bir isimdi. Bu saatte geri dönmek
için otobüs bulmamın çok zor olduğunu söyledi. Ve o sırada ailemin beni merak
edeceği kafama dank etti. Israrla bir şekilde dönemez miyim sorusunu yönelttim
çünkü hem beni çok merak etmişlerdir hem de yaptığım bu davranıştan dolayı bana
kızmışlardır.
Benim
cümlelerimden sonra daha sert bir yüz ifadesi takındı. Bana nasıl yardım
edeceğini bilmiyor ama bir şeyler yapmak istiyordu sanki. O sırada benim
soğuktan donmak üzere olduğumu ve çok üşüdüğümü fark etti. Önce kendi evine
gitmek için davet etti ardından da beni kendi evime götüreceğini söyledi. Onu
takip ediyorum. Gerçekten büyük bir hayranlık duyuyorum ona karşı. Çok fazla
arkadaşı olmayan ben için çok önemli bir durum bu.
Burada konteynere
benzer ama çok eski olan evler var. Bu sırada benim aklımda bir sürü sorular uçuşuyor.
Niye bu kadar zayıflar çok merak ediyorum. O konteynerlerin içinden muhteşem
kahkahalar yükseliyor her geçen dakika. İnsanlar birbirleriyle inanılmaz derece
mutlu gözükerek muhabbete dalmışlar.
Biraz daha
yürüdükten sonra Dolunay durdu. Ve geldiğimizi belirten bir cümle kurdu. İçeri
girdik ama ben biraz çekindim. Çünkü onlara bakınca benim giyimim fazla lüks ve
şatafatlı kalıyor. Beni fark edince fabrikadakiler gibi onlarda şaşırıp birden
sohbetlerinin bırakarak bana doğru bakmaya koyuldular.
Dolunay beni
arkadaşlarına tanıttı. Yağmurda çok ıslandığımı ve üşüttüğümü de ekleyerek beni
kurutmaları gerektiğini anlattı. Üstelik de kayboldu sanırım diye ekledi. Ben
de kafamla onu onayladım. Beni ısıttıktan sonra karnımı doyurmaları gerektiğini
de anlattı.
Beni hiç yabancı
bilmeden aralarına aldılar. 3 erkek ve 2 kız olarak yaşıyorlardı burada. Aç
olup olmadığımı sordular ama görünen o ki kendilerine zor yetiyorlardı. Ben
teklifi geri çevirdim ama Dolunay beni cevabıma itiraz ederek arkadaşlarının
birinde bana bir şeyler getirmesini rica etti. Arkadaşı çorba ile bana geri
döndü. İkramı geri çevirmek doğru olmadığı ve zaten kurt gibi acıktığım için
tekrar geri çevirmedim.
Çok teşekkür
ettiğimi söyledim. Ve beni eve götürüp götüremeyeceği sorusunu yineledim. Ne
zaman istersem gidebileceğimizi söyledi. Ben de ailemin daha fazla merak
etmemesini istediğimi anlattım. Tekrar teşekkür ettim ve konteynerden dışarı
çıktık. Ortamdaki samimiyet çok güzeldi. Belki de hayatım boyunca bu kadar samimi
ortamlarda bulunmamıştım hatta belki değil kesinlikle böyle.
Yolculuk boyunca Dolunay’ın sorduğu sorulara kısa cevaplar,
her zaman olduğu gibi, vermeye çalıştım. O an fark ettim bana ilk andan
gülümseyen bir Dolunay ve ona karşı soğuk davranan bir ben var. O yüzden benim
de bir şeyler sormam gerekiyor.
Fabrikanın önünde
gördüğüm çocukları merak ediyorum aslında. Sonunda cesaretimim toplayarak bu
sordum. Dolunay tüm çocukların fabrika işçisi olduğunu söylediği an şaşırıp
kaldım. Okula gitmiyorlar mı yani? Bu çok garip bir durum ve hiç adil değil.
Her çocuk okula gidebilmeli eğlenebilmeli ancak bu çocukların o hakları
ellerinden alınmış. Bu durumda Dolunay da o fabrika da işçiydi. Tüm alışmak
zorunda kalan çocuklar için çok üzülüyorum. Ben dilediğimce eğlenirken o
çocukların çalışmak zorunda olmasına hala anlam veremiyorum.
Sonunda geldik.
Dolunay yolum bir daha o tarafa düşerse mutlaka beklediğini hatırlattı ve
arabadan indim. Bana “Yeniden görüşmek üzere.” dedi. Bu bir davet miydi acaba
yoksa öylesine söylenmiş bir cümle mi?
Bugün Dolunay ile
karşılaşmasaydım evin yolunu doğrultamazdım. Evdekilere Dolunay ile ilgili
hiçbir şey anlatmayacağım. Çünkü babam beni kaçırdıklarını, bana zarar vermeyi
amaçladıklarının düşünebilirdi.
Korumalardan biri beni fark ederek yanıma
geldi. Etrafımı sarmışlardı adeta. Kendimi çok bitkin hissediyorum. Kendimi
hemen yatağa atıp uyumak istiyorum. Tabii ki babamdan bir ses yükseldi.
“Yaptığın şey tam olarak kendini bilmezlik. Seni zaten okuldan alan insanlar
varken sadece beklemen gerekiyor.” O sırada annem daldı söze “Bunu konuşmanın
zamanı şu an değil.”
“Kendi başıma
dönmek istedim, çevremi gözlemlemek istedim. Her gün tek başına evine dönen bir
sürü öğrenci var.” Sanırım bu sözleri babamı daha fazla sinirlendiriyor. “O
çocukların hiçbirinin senin gibi özel şoförü yok!” dedi babam. “Bu konuda
okulun da büyük suçu var, yarın gidip konuşacağım.” Annem tekrar çıkışarak eve
daha yeni geldiğimi ve beni dinlemeleri gerektiğini hatırlattı babama.
Kaybolduğumu
söyleyebildim o an. Utanç verici bir şekilde bana alkış tutuyor babam. Sonra
otobüse bindiğimi anlattım ve babama sitem ederek evimizin adresini bilmediğim
için kaybolduğumu vurguladım. Geri döndüğüme mutlu olmaları gerekirken babamı
bu tavırları beni hem üzüyor hem de sinirlendiriyordu. “Bu kadar yeter! Artık
odana çık!” diye bir aslan gibi kükredi.
2 hafta boyunca
okula gitmeye devam ettim. Ama bugün okul çıkışı Dolunay’ı görmeye gideceğim.
Okuldan çıktım ve otobüse bindim. Yine fabrikanın oradaki durakta indin ve
Dolunay’ın evine giden yolu takip ettim.
Bu sefer kapı
eşiğine geldiğimde garip bir durum söz konusuydu. Kimse gülmüyordu. O şen
şakrak olan herkes hüzün kaplıydı yerde ise Dolunay yatıyordu. “Hoş geldin
arkadaşım.” dedi aynı zamanda doğrulurken yattığı yerden. Zayıf olan bedeni
daha da yorgun ve ince gözüküyordu. Dudaklarımda dökülen ilk kelime
“Hastalandın mı?” oldu. Hüzünlü bir tavırla başını salladı. Arkadaşları benim
davetsiz misafirliğimden rahatsız olmuş gibi gözüküyorlardı.
“Biz kimseden
para istemiyoruz.” dedi Dolunayın arkadaşlarından olan biri. Ne demeye
çalıştığına anlam veremiyorum. “Ne demeye çalıştığını anlamadım.” sözcükleri
çıkıverdi dudaklarımdan. “Baban buraya adamlarını göndererek bizi tehdit etti.
Herkes çok korktu.” dediler. Ama babam burayı nasıl öğrenmiş olabilirdi? “Bir
de utanmadan para teklif ediyorlar.” şeklinde de devam ettiler. Arkadaşlarından
biri hıçkırarak ağlamaya başladı. Bu durum beni çok üzdü çünkü tüm sorumlu
benim aslında. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Sadece özür dilemek geliyor elimden.
“Çok çok özür dilerim ne diyeceğimi bilemiyorum.”
Gel arkadaş,
biraz konuşalım.” dedi Dolunay. Dışarı çıktık ve biraz ilerledik. Nasıl
olduğumu sordu ama ben cevap veremedim o an. Sonra ciddi bir hastalık olup
olmadığını sordum ve devam ettim. “Ölecek misin?” cevabını almaktan çok
korkuyorum bu sorunun. “Hepimiz öleceğiz ama hep arkadaş kalacağız.” dedi. Ben
kahroluyorum o ise mutlu. Biraz daha sohbet ettik ve ben oradan ayrıldım.
Babam işten döner
dönmez çemkirdim ona her şeyin para sevdası yüzünden olduğunu söyledim. Neden
bahsettiğimi sordu. “Arkadaşım hasta ve maddi durumları olmadığı için hastaneye
gidemiyor. O paralarında azıcık miktarını onun sağlığı için ayırabilirsin!”
Babam sessiz kaldı. Evden hızla ayrıldım.
Tekrar otobüse
binip doğruca fabrikanın oraya gittim ve gördüğüm ilk ağacın yanına gidip
oturdum. O sırada hiç beklemediğim bir ses söyledi ismimi, babam. Bu durum beni
çok şaşırttı. Anlatmaya başladı babam. “Benim hiç oyuncağım olmadı, konserve
kutuları ile oyun oynayan bir çocuktum ben. Büyümeye başladığım zaman kendime
bir söz verdim, benim çocuğum her istediğine sahip olabilmeliydi. İstediğin her
şeyi satın alabiliyorsun ama ben bir şeyi atlamışım sevgi parayla satın
alınamıyor. Fark etmeden kendimden uzaklaştırmışım seni.” dedi babam. Evet,
dedim çekingen bir ses tonuyla. Babam arkadaşıma yaptıkları için özür diledi.
Hemen arkadaşımı hastaneye götürebileceğimizi söyledi. “Hadi! Ne bekliyoruz o
halde.”
İlk baş içeri
babamla girince biraz çemkirdiler ama herkes için en önemlisin Dolunay’ın
sağlığı. O yüzden hemen Dolunay’ı alıp hastaneye yetiştirdik. Belli bir süre
tedavisi devam etti. Artık her istediğim zaman onu ziyarete gidebiliyordum.
İyileşince o da bize gelecek inanıyorum. Babam artık bu duruma bir şey demiyor.
Ömür boyu
süreceğine inandığım bir dost kazandım ve çok şanslıydım. Dolunay’ı çok
seviyorum. Ne demiş Yunus Emre “Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz.”.
Bu sözü hiç unutmayalım hayatımızı buna göre yaşayalım.