ZOZAN

  • Yazar: Tahsin Mert MUTLU

  • Rumuz: TahsinMertMUTLU

  • Okulu: Çanakkale Doğa Koleji Fen Lisesi

  • E-mail: rafetmutlu17@gmail.com

Konu

Zozan'ın okul hikayesi.

Tab Article

ZOZAN 

Zozan, bir Güneydoğu kızı. Şanlıurfa Siverekli. 5 kız kardeşin en küçüğü. Annesi hastanede tek ebenin yıllık izinde olduğunu öğrenince evde doğum yapmış ve hayatını kaybetmişti.  Hamileyken kızına, dağın zirvesi, yüksekte olan anlamına gelen Zozan ismini koymuş ve bu kızım okuyacak demişti. Çünkü diğer çocuklarını yokluklar yüzünden okutamamıştı. Bir Eylül akşamıydı. Hava serin, hafif yağmur çiseliyordu. Zozan, yaprakları yeşilden kahverengi ve kırmızıya dönüşen bir ağacın altında çaresizce ağlıyordu. Okumak istiyordu. O kadar içten hıçkırarak ağlıyordu ki babasının eski, köhne kapı gıcırtısını bile duymamıştı. Kızım Zozo neden ağlıyorsun ? Sesiyle irkildi, minik elleri ile zeytin gözlerini sildi. Uzun yıllardır babasını görmemiş gibi öyle bir sarıldı ki ne olursun baba, sana yalvarıyorum beni okula gönder. Ben de okumak, bilgili, meslek sahibi olmak istiyorum. Ben de ebe, hemşire olmak istiyorum. Ne olur baba ebesizlik yüzünden başka anneler ölmesin. Ablamlar gibi erkenden evlenip, küçük gelin olmak istemiyorum. Saçı sakalı bembeyaz, bıyıklarının bir kısmı sigaradan sararmış, dişleri olmadığı için dudakları içe göçmüş Haşim baba titreyen elleri ile kızının gözyaşlarını silip, kelimeler boğazına düğümlenerek; çok mu okumak istiyorsun ? Diye sordu. Ve ekledi, bak kızım sen dokuz yaşındasın, arkadaşların altı yaşında başladı okula. Sen üç sıfır geriden geleceksin. Okul için ihtiyaçlarının çoğunu alamayacağım. Yani zor günler seni bekliyor dedi. Zozan o an babasının gözlerine baktı. Ay ışığı gözlerinde dans ediyor, yağmur yanaklarından gözyaşları ile karışık koşturuyordu. Babasının titreyen ellerinden tuttu, defalarca öptü. Kulların rızkını verev cömert Allah (c.c) kerimdir baba dedi. Sabah erkenden kalktı. Babasının bir dilim salçalı ekmeğinden heyecandan zor yutkunarak yedi. Doğumdan beri simsiyah, hiç kestirmediği saçlarını iki örgü yaptı. Kırmızı Lastik ayakkabılarını giydi. Okullar açılalı üç hafta olmuştu. Zozan, babası ile beraber ilk gün okula gitti. Babası kaydını yaptıktan sonra işine doğru yola koyuldu. Öğretmeni, sınıfta istediğin yere oturabilirsin kızım dedi. Arkadaşlarına göz ucuyla şöyle bir baktı. Hepsi minicikti. Kimseyi rahatsız etmemek için köşede bir sıraya kıvrılıverdi. O kadar mutluydu ki hala inanamıyordu. Asıl hayata şimdi başlıyordu. Öğretmen, al Zozan bu kalem ve defter ile başlayabilirsin dedi. Pür dikkat öğretmeni ne diyorsa dinliyor, hiçbir şey kaçırmak istemiyordu. Zozan, verilen ödevleri zamanında yapıyor, teneffüslerde bile okumayı sökmek, cümle kurmayı ilerletmek için ders çalışıyordu. Öğretmen annelerinden bir bez parçasından kese yapıp, kuru fasulye koymalarını istemişti. Kuru fasulye pahalı olduğundan babasına söylememiş, zeytin çekirdeklerini rahmetli annesinden kalma kırmızı bir keseye koymuş, onlarla çalışmıştı. Öğretmeni ve arkadaşları sorduğunda, sen neden zeytin çekirdeği ile çalışıyorsun Zozan dediklerinde, babam bana zeytin gözlüm der. Ben zeytini çok seviyorum öğretmenim derdi. Arkadaşları kantine gidip çikolata aldıklarında, ben çikolata hiç sevmem ki derdi. Oysa çok istiyordu ama çikolatanın tadını bile bilmiyordu. Zozan, her şeyin iyi yanlarını gördüğünden, hep çözüm odaklı oldu. Öğretmenleri tarafından hep çok sevilip takdir aldı. Yıllar yılları kovaladı. İlk ve ortaokul derken Zozan Yatılı Sağlık Meslek Lisesinin Ebelik bölümünü kazandı. Okul yılları çok başarılı geçti. Zamanını çok iyi değerlendiriyor, ara tatillerinde bile boş durmuyor, insanlara yardım ediyordu. Yaşlıların ufak tefek yaralarını pansuman yapıyor, genç annelere çocuk sağlığı ile ilgili bilgiler veriyordu.

  Günlerden bir gün, evine pansumana gittiği Emine Teyzenin torununun okul çağı geldiği halde, okula gitmek istemediğini öğrenince çok üzüldü. Çünkü, Emine Teyzenin torunu bebekken ateşlenip bacağından iğne yapılmış, sinire denk gelince de sakat kalmıştı. Emine Teyze, Zozan’dan torununun okula gitmesi için yardımcı olmasını istiyordu. Zozan, Emine Teyze’den torunu Fırat’ın evini öğrendi. Fırat, sürekli evinin bahçesinde oturur; ağaç dallarından, tahtadan oyuncaklar yapar, kardeşlerine, komşularına dağıtırmış. Zozan, Fırat’ın evine doğru yola koyuldu. Evinin önüne geldiğinde çok heyecanlandı. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, nefes almakta güçlük çekiyordu. Kendi kendine dur Zozan ! Sakin ol, sen başarırsın, onu okula ikna edebilirsin dedi. Ve hemen toparlandı. Asma yapraklarıyla sarılmış dış kapıdan bahçe zor görünüyordu. Kapıyı yavaşça araladı. Fırat merdivenin ikinci basamağına oturmuş, elinde çakıyla ağaç dalını yontuyordu. O kadar dalmıştı ki; merhaba deyince irkildi. Sağ elini güneşe siper ederek bana baktı: Buyurun kime bakmıştınız dedi. Ben Zozan, anneannen ile yeni tanıştık. Onun pansumanını yapıyorum. Senin güzel el işleri yaptığını görünce merak ettim. Hem gelip göreyim hem de okul arkadaşlarıma birkaç hediye alayım dedim. Neler yapıyorsun diyecektim ki, gözüme ağaç dallarından yapılmış çok güzel bir çerçeve ilişti. Bu yaşta bunu yapmak büyük bir başarıydı. Belli ki bu konuda çok yetenekliydi. Okula gitmediğini biliyordum ama, konuya girebilmek için: Bunları okulda mı öğreniyorsun? dedim. Yeşil gözlerinin üzerine düşmüş sarı saçlarını araladı. Kısık bir sesle; ben okula gitmiyorum ki Dedi ve yontamaya devam etti. Neden, neden gitmiyorsun ! Diye sordum. Birden sendeleyerek ayağa kalktı. Otururken farketmediğim kısa ayağını artık görebiliyordum. Bir ayağı diğerine göre gelişmemiş ve cılızdı. Okula gideyim de arkadaşlarım bana gülsünler mi ? Annemler de okula gitmemi çok istiyorlar zaten. Ne var bu okulda bilmem ki ? Diyerek gözleri dolmaya başladı. Zozan, elini Fırat’ın omzuna atarak, merdivene oturttu.Bak Fırat Okul; bu evden, bu bahçeden daha fazlasıdır. Gelecektir, bilgidir. İkinci yuvamızdır . Ayağımız tabiki önemlidir, ama okul için bir engel değildir. Allah’a çok şükür; duyuyor, görüyor, minik ellerini kullanıp harikalar yaratabiliyorsun. Ama okula gitsen, bu işin eğitimini alsan, kendi atölyeni açsan daha iyi olmaz mı ? Ben de geç başladım okula diye söze başlayıp yaşadıklarını Fırat’a anlatmaya başladı. Fırat, artık elindeki çakıyı bırakmış, pür dikkat Zozan’ı dinliyordu. Zozan, ayağa kalktı. Geç oldu ben gideyim, babam merak eder. Sen benim dediklerimi bir düşün olur mu ? Dedi. Fırat, yeni yaptığı çerçeveyi Zozan’a uzatarak; bu sana hediyem olsun abla dedi. Zozan, çok sevinmişti. Teşekkür ederek oradan ayrıldı. Bir hafta sonra Emine Teyze’yi ziyarete gittiğinde Fırat’ın okula gitmek için, annesiyle beraber hazırlık yaptığını öğrendi. İşte minik bir yüreğe dokunmuş ve dünyalar onun olmuştu. Yıllar geçti. Yatılı sağlık meslek lisesi ebelik bölümünü birincilikle bitirdi. Kendi ilçesine, Şanlıurfa Siverek’e tayin oldu. Kutu kutu çikolatalar aldı, herkese dağıttı ve bunu her ay maaşının ilk günü alışkanlık haline getirdi. Fakir, fukaranın ebesi oldu. O kadar özverili, güler yüzlü, yardımsever ve çalışkandı ki hem hastanede hem de ilçede çok sevilen biri oldu. Babası Haşim amcanın koltukları kabarıyor, kızı ile gurur duyuyordu. Zozan, çok zorluklar çekmiş ama sonunda başarmıştı.

Her konuda kararlılık, azim, sabır ve çalışmak çok önemlidir. Bu erdemler insanda olursa başaramayacağı, üstesinden gelemeyeceği zorluklar yoktur. Zaman alır, ama olur.