Hoşgörü
Hoşgörü
İlkbahar mevsimi kendini artık
hissettirmeye başlamıştı. Havada kelebekler uçuyor, papatyalar açıyordu.
Sabahın ilk ışıkları pencereme vurduğunda gözlerimi açtım. Dışarıdan cıvıl
cıvıl kuş sesleri geliyordu.
Mutfaktan gelen güzel kokuyla iyice ayılmıştım.
Kalkıp yüzümü yıkadım, üstümü değiştirdim ve anneme yardım etmek için mutfağa
gittim. Annem benim uyandığımı görünce “Günaydın kızım, ekmek almak için
bakkala gider misin?” dedi. Gülümsedim ve evden ayrıldım. Bakkala giderken
çocukların top oynadığını gördüm. İki bücürük topu mahallemizin yaşlı ve
sinirli Hasan amcasının evinin camına doğru yanlışlıkla atmış bulundu. Ben bile
içimden “Eyvah!” dedim. Arif ve Ömer’in yerinde olmayı hiç mi hiç istemezdim.
Neden mi? Çünkü Hasan amca mahallemizin en korkulan, en huysuz, en … Ekmek almak aklımdan
uçuvermişti. Hasan amca çocuklara hiç katlanamazdı. Çocukların, çok gürültü
yaptıklarından yakınır dururdu. Kim bilir Hasan amca birazdan Arif ve Ömer’e
neler söyleyecekti.
Hasan amca hemen elindeki topla
homurdanarak evin bahçesine fırladı. Oradan bir an önce gitmek istedim ama
içimden bir ses de sürekli bana orada kalmam gerektiğini söylüyordu. “Bir daha
benim bahçemin yakınlarında top oynayamayacaksınız!” diye bağırdı. Cebindeki
çakısını çıkarıp topu ikiye böldü.
Çocuklar camı kırdıklarına mı üzülsünler
yoksa güçbela harçlıklarını biriktirerek aldıkları topun kesilmesine mi ?
Arif ve Ömer ağlayarak olayı anlatmaya
çalışsalar da Hasan amca onları dinlemiyordu. Çocuklar iki göz iki çeşme
çaresizlik içinde kıvranıyorlardı. Yardım istercesine etraflarına bakmalarına
dayanamadım. Tam o sırada Türkçe dersinde öğretmenimizin okuduğu Yunus Emre’nin
bir dörtlüğü geldi aklıma:
“Benlik
davasını bırak
Muhabbetten
olma ırak
Sevgi
ile dolsun yürek
Hoşgörülü
olmaya bak… ,,
Bunun üzerine ben de Hasan amcanın
yanına gittim. Ona ekmek almak için bakkala diye çıktığımda her şeyi gördüğümü
söyledim. O da hemen evinin bahçesindeki tahta iskemleye oturup beni dinlemeye başladı.
Hasan amcaya; çocukların gerçekten yanlışlıkla topu kaçırdıklarını, tekrar bir
top almak için yine para biriktirmeleri gerektiğini ve onun çocukları hiç
dinlemeden topunu kestiğine çok üzüldüklerini anlattım. O da bunları duyunca
çok üzüldü. Hatta bunun üzerine “Çocuklar kusura bakmayın. Birden cam kırılınca
hem korktum hem de odamı daha yeni süpürmüştüm o yüzden biraz da kızdım.
Biliyorsunuz benim başka kimsem yok.” Kulaklarıma inanamıyordum, Hasan amca
neler söylüyordu? Hiç bizim tanıdığımız Hasan amca gibi değildi. İşte o an
hepimiz onun gerçekten ne kadar duygusal ve tonton bir amca olduğunu anladık.
Hasan amcanın evini temizlemesine yardım
etmek için eve girdiğimizde sıcacık bir ortam karşıladı bizi. Antika guguklu
saati, gramofonda çalan hafif müziği, eşiyle çektiği eskiden kalma siyah beyaz fotoğrafları,
kalın tarih kitapları ve sallanan sandalyesi. Kendimi bir müzede gibi
hissettim. Odasına girdiğimizde cam kırıklarını gördüm ve hemen köşedeki
süpürgeyle cam kırıklarını süpürürken Arif ve Ömer de bana yardım ettiler. Hep
beraber bakkala gittik. O da çocukların gönlünü almak için onlara birer top ve hepimize
birer çikolata aldı. O sırada ben de
ekmek almam gerektiğini hatırladım. İki ekmek alıp daha fazla gecikmeden eve
gittim.
Anneme başımdan geçen olayları anlattım. Annem
de “Aferin kızım hem arayı bulmuşsun hem Hasan amcaya yardım etmişsin hem de
hoşgörülü olmanın ne kadar önemli olduğunu böylece anlamış oldun.”dedi. Ben de
anneme “Sizi bu kadar beklettiğim için şimdi sizin hoşgörünüze sığınıyorum.”
dedim. Artık hepimiz gönül rahatlığıyla kahvaltı masasına oturduk.